İstanbul Barosu Başkanı Durakoğlu: ‘Açıklamaya değil belirgin bir iradeye ihtiyaç var’
Erdoğan’ın yargı sistemi konusunda yeni adımlar atılacağı şeklindeki açıklamalarının ardından Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de “Yargı, birilerinin …
Erdoğan’ın yargı sistemi konusunda yeni adımlar atılacağı şeklindeki açıklamalarının ardından Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de “Yargı, birilerinin dediğine değil; dosyaya, vicdanına, hukuka, Anayasa’ya bakar” açıklamasında bulundu.
Dün de Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), ‘her ne kadar rutin bir uygulama’ açıklaması yapıldıysa da, iş insanı Osman Kavala hakkında verilen tutuklama kararlarına imza atan hakim ve savcıların listesini istemesi, ‘yargıda yeni adımlar atılmaya başlandı mı?’ sorusunu gündeme getirdi.
YARGIDAKİ OLUMSUZLUKLARIN ‘UMUT’ İLE GİDERİLEMEYECEĞİNİ SÖYLEDİ
Kısa sürede baş döndürücü gelişmelerin yaşandığı bu süreci değerlendiren İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, “Ülkemizde yargı alanında yaşanan olumsuz gelişmeler, açıklamalarla verilecek umut vasıtasıyla giderilecek türden değildir” diyerek şöyle devam etti:
“Özellikle de asıl sorunun uygulamaya yönelik olduğu düşünülürse, bu açıklamaların inandırıcılığı da olmayacaktır. 2009 ve 2015 yıllarında iki kez çıkarılan Yargı Reformu Strateji taslaklarında yazılı olanları yapmayan ve hatta yazdıklarının tam tersini yapan, bu nedenle üçüncü kez 2019 tarihli Strateji Belgesi hazırlayıp sunan iktidar, yargıyı hangi umut noktasına taşıdıysa, şimdi de oraya taşımaya çalışmaktadır.
‘AÇIKLAMAYA DEĞİL BELİRGİN BİR İRADEYE İHTİYAÇ VARDIR’
Yaşanılanlar ölçeğinde yeni açıklamalardan umut çıkaracak kadar saf olmadığını ifade eden Durakoğlu, şöyle devam etti:
“Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarının uygulanmadığı, AYM’nin AİHM kararlarını uygulamadığı, sokakta uzatılan mikrofona konuşan muhalifin ertesi gün tutuklandığı, yargılamaların adil olmadığı, yargıç, savcı alımlarında liyakatın gözetilmediği, insan hakları mücadelesi yapan baroların muhalif görülüp atomize edildiği, hukuk güvenliğinin olmadığı bir ülkede, köklü yapısal reform gereksinimlerinin gerektiği bir aşamada, açıklamaya değil belirgin bir iradeye ihtiyaç vardır.
Bu iradeyi görmüyorum. Benim gördüğüm, daralan ekonominin gereksinim duyduğu likiditenin sağlanmasında, hukuk alanında verilmesi gereken güvencelerin ifade edilmesidir. Türkiye’de yargı reformu Hazine ve Maliye Bakanı’nın istifasının gerçekleştiği konjonktürde konuşulacak kadar basit içerikte değildir.”
‘EN ACİL SORUN, YÜRÜTMENİN YARGI ÜZERİNDEKİ BASKISI’
Durakoğlu, yargıdaki en acil sorunun ise yürütmenin yargı üzerindeki baskısı olduğunu söyledi ve bir an önce bu baskının kaldırılmasının altını çizdi. Durakoğlu, “Kabul edilmelidir ki, 2017 Anayasa değişikliği sonrasında bu baskı vasıtaları genişlemiş ve ağırlaşmıştır. HSK konuşmadan, AYM atamaları konuşmadan bu ülkede yargı reformu konuşulamaz.
Sulh Ceza Hakimliklerini tutuklama müessesesi olmaktan çıkarmadan, savunmanın bağımsızlığı sağlanmadan, yargı bağımsızlığı sağlanamaz… Avukatları bile müvekkilleri ile özdeşleştirip kriminalize ederek mahkum eden, bir anlayışla yürüyemeyiz. İfade hürriyeti bağlamında geldiğimiz noktadan mutlu olarak yaratılan korku ikliminde hukuk devleti gelişmez” dedi.
‘BU YAZININ BÜTÜN YARGIÇLAR İÇİN ÖZEL BİR OKUMASI OLMALIDIR’
HSK’nın Osman Kavala konusundaki yazısına ilişkin de görüşlerini belirten Durakoğlu, “Bu yazı ile gözetilen amaç, yargıçların yükselmelerindeki bir kriteri uygulamak ise anlamı yoktur. Bu yazının sızdırılmış olması, bazı mahfillere mesaj niteliği taşıyorsa, bu mesajın bu yöntemle verilmesi çok daha vahimdir. Hukuka aykırı karar veren yargıçların cezalandırılmak yerine ödüllendirildiği bir ortamda verilen mesajlar şurada dururken, şimdi HSK’nın bu tavrı kurulan güven ilişkisinin de yitirildiğini anlatmalıdır.
AİHM kararını uygulamayan yargıç duracak, tutuklama kararı veren için yükselememe mesajı verilecek. Osman Kavala için tutuklama böyle bir müeyyideyi içeriyorsa, şimdi neden içeride kalmaya devam ediyor? Bu yazı, bütün yargıçlar için özel bir ders niteliğindedir. Bu yazının bütün yargıçlar için özel bir okuması olmalıdır. Taraflılığın basın önünde açık talimatlarla körüklendiği sırada ses çıkarmayan güvencelerin bir anda nasıl da sırt çevirebildikleri gözlenmiştir. Bağımsızlık herkesin karakteri olabilmelidir” şeklinde değerlendirme yaptı.