Kronik hastalıklar hamileliğe engel değil

Çocuk sahibi olmayı planlayan anne adayları kronik rahatsızlıklarının hamilelik süreci için sorun olup olmayacağı konusunda kafa karışıklığı …

Kronik hastalıklar hamileliğe engel değil
06.03.2021
A+
A-

Çocuk sahibi olmayı planlayan anne adayları kronik rahatsızlıklarının hamilelik süreci için sorun olup olmayacağı konusunda kafa karışıklığı yaşıyor. Genellikle bu tarz gebelikler de daha fazla doktor kontrolü ve tetkiklerle süreç düzenlemesi yapılıyor. Tüp bebek yöntemi ile anne olmaya hazırlanan anne adaylarının varsa kronik rahatsızlıkları ile ilgili de takibin ihmal edilmemesi gerektiğini, gebeliğin 9 ay boyunca metabolizmanın değiştiği bir süreç olduğunu ifade eden Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Hüseyin Arık, gebelikte takip sıklığının diğer gebelere göre daha fazla ve daha özellik göstermesi gerektiğinin altını çizdi.

“KEMOTERAPİ BAŞLAMADAN ÖNCE YUMURTALIK DOKUSU DOLDURULMALI”

Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Hüseyin Arık, “Gebe kalmadan önce anne adayının rutin tetkikleri yaptırması gerekiyor. Ancak bunu uygulayan anne adayı maalesef çok az. Özellikle kardiyak problemleri olan anne adayları yakın takibe alınmalı, çünkü gebelik başlı başına kalbi yoran bir süreçtir. Kan akışı artar ve kalp daha fazla kan pompalamaya maruz kalır, kalbin iş yükü artar. Özellikle gebeliğin beşinci ayından sonra kalbin yorulması artmış olur. Daha önceden kalp krizi geçirmiş anne adayları gebelik planlamadan önce kardiyoloji ve kadın doğum uzmanına başvurarak, her iki doktorun vereceği karardan sonra gebelik planı yapması uygun olacaktır. Kalp krizi geçirmiş bir anne adayı için ana problem gebelik esnasında artan kalp yükünün taşıyıp taşımayacağına karar verilmesidir. Bu amaçla stres testleri yapılarak gebeliğe izin verilebilir bazen uygun olmayan ve kalp yetmezliği gelişen ileri yaş anne adaylarında gebeliğin oluşmasına izin verilmeyebilir. Yapılan testler bize yol gösterici olacaktır” dedi.

Kanser, organ nakli ve diyabet öyküsü olan anne adayları için de bilgiler veren Op. Dr. Arık, “Kemoterapi uygulaması, kanser hücrelerinin kemoterapi ilaçları kullanarak kanser hücrelerinin hücre bölünmesini durdurmak ve azalmak amacıyla kullanılmaktadır. Ancak kullanılan ilaçlar diğer vücut hücreleri üzerine de negatif etkiye sahiptir. Yumurtalık dokusu da bu olumsuz etkilenen organlardan birisidir. Erken yaşta herhangi bir nedenle uygulanan kanser ilaçları yumurtalık dokusunda azalmaya ve erken dönem menopoz bulgularının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bunu önlemenin yolu seçilen kemoterapik ilaç ve dozuna bağımlı olarak değişebilir ancak ideali ve kabul göreni; kemoterapi başlamadan önce yumurtalık dokusunun dondurulması seçeneğidir” diye konuştu.

Kanser nedeniyle kemoterapi alacak hastalara yumurtalık dondurulması işlemi yapılması gerektiğini belirten Op. Dr. Arık, bu işlemin iki yolla bu işlem yapılabileceğini söyleyerek şu bilgileri verdi: “İlk işlem, laparoskopi yöntemi ile yumurtalıktan doku alınması ve bunun laboratuvar şartlarında sonradan kullanılmak üzere saklanmasıdır. İkincisi ise tüp bebek tedavisi yapıyormuş gibi yumurtalık hücrelerinin uyarılması ve vajinal yoldan sedasyon anestezisi altında ultrasonografi eşliğinde uygun iğne ile girilerek yumurtalık hücresinin alınması ve daha sonrasında kullanılmak üzere dondurulmasıdır. Kemoterapi yapılacak hastalarda kemoterapi başlamadan önce bu işlemleri uygulamak sonrasında yumurtalıkların işlevini kaybetmesi gibi üzücü olan sonuçlarla karşılaşmamak için önerilmektedir.”

KEMOTERAPİ YANINDA RADYOTERAPİ UYGULAMASI YAPILIYOR

Kanser hastalarında kemoterapi yanında radyoterapi uygulaması da yapıldığını aktaran Op. Dr. Arık, “Yanlızca radyoterapi uygulaması yapılacak anne adayı kanser hasta gurubunda yukarıda anlatılan yöntemlerden farklı olarak laparoskopik olarak yumurtalıkları radyoaktivite verilecek alandan uzaklaştırma operasyonu planlanabilir. Bu işlemin adı ‘laparoskopik ovariyan transpozisyon’ operasyonudur. Özellikle pelvis dediğimiz bölgenin radyoterapisinde yumurtalıklar laparoskopi yöntemi ile rahime tutan bağdan kurtarıp, ana damardan beslenmesini sağlayarak karın içinin daha yukarı ve radyoaktivitenin uygulanmadığı yere dikilmektedir. Böylece yanlızca radyoaktivite uygulanacak anne adaylarının yumurtalık rezervleri korunmuş olacaktır” dedi.

BÖBREK NAKLİ OLAN GEBELERDE HİPERTANSİYON GÖRÜLÜYOR

Gebeliğin, annenin kalbini yorduğu kadar böbrekleri üzerine de ek bir yük bindireceğini dile getiren Op. Dr. Arık, “Herhangi bir nedenle böbrek nakli olmuş anne adayının gebelik istemi halinde böbrek fonksiyon testleri normal ve nefroloji ve transplant cerrahı uygunluk vermesi koşuluyla gebeliğin oluşmasına izin verilebilir. Gebelik süreci özellikle 5’inci aydan sonra yakın takip edilmelidir. İlerleyen gebelik haftasında rahim büyümesi nedeniyle transfer edilen böbreğin idrar yolunda basıya bağlı değişiklikler olabilir. Ultrasonografi ile sıkı kontrolü gerekir” diyerek aynı zamanda böbrek fonksiyon testlerinin de sık aralıklarla yapılması gerektiğini söyledi.

Op. Dr. Hüseyin Arık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Böbrek nakli olmuş gebelerde gebeliğe bağlı hipertansiyon, idrar yolu enfeksiyonu daha sık görülmektedir. Uygun tedavisi zaman geçirmeden yapılmalıdır.”

DİYABETLİ OLAN ANNE ADAYININ GEBE KALMASINDA SAKINCA YOK

Diyabeti olan bir anne adayının gebe kalmasında sakınca olmadığının altını çizen Op. Dr. Arık, “Ancak diyabetin anne adayı üzerinde organ etkilenmesi varsa öncelikle en çok etkilenen organlar olan kalp, göz ve böbrek incelemesi yapıldıktan sonra gebelik oluşumuna izin verilmelidir. Anne adayı diyabetik ilaçlarını gebe kalınca doktoru tarafından değiştirilmeli ve ağızdan alacağı ilaç yerine insülin dediğimiz cilt altı iğnelere başlanmalıdır. Gebelerde insülin kullanımının bebek üzerine yan etkisi yoktur. Doğumdan sonra ağızdan aldıkları ilaçlarına tekrar başlayabilirler” ifadelerini kullandı.

Gebelik esnasında kan şekeri ölçümlerinin düzenli yapılması ve yüksek kan şekerine bebeğin maruz kalmasına engel olunması gerektiğini vurgulayan Op. Dr. Arık, “Yüksek kan şekeri erken gebelik haftalarında fetüs üzerinde beyin ve organ gelişimi üzerine istenmeyen etkileri mevcut olduğundan ve yüksek kan şekeri bebek tarafından kompanse edilemediğinden istenmeyen sağlıksız bebeklerin gelişimine yol açabilir. Kronik hastalıklara sahip olan anne adaylarının yakın takip ve tedavileri düzenlendikten sonra gebe kalmasında sakınca yoktur. Ancak gebelik takip sıklığı diğer gebelere göre daha fazla ve daha özellik göstermektedir” diyerek sözlerine son verdi.

Haberi Kaynağında Oku
Önemli Not: Bu haber içerik ortaklığı kapsamında www.ensonhaber.com internet adresinden, bugunhaberler.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak geldiği şekliyle alınmıştır. Bu haberlerin hukuki muhatabı haber kaynaklarıdır. Haberlerle ilgili her tür şikayetinizi [email protected] adresimize gönderebilirsiniz.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.